27 Aralık 2014 Cumartesi

Hadi Hep Beraber Reklamcılara Bok Atalım

Az önce aklıma esti, ekşisözlük'te ”reklamcılık” başlığına şöyle bir göz gezdirdim ve yine fikir sahibi olmadan zikir sahibi olan insanlarla karşılaştım. Konuyla ilgili duygu ve sövüncelerimi sürekli dudaklarını büzüp selfie çeken, atarlı giderli iletiler paylaşan, ”İlgi, ilgi!” diye ölüp biten güzel kız attention whore'luğunda yazıyorum. Konu reklamcılık gibi görünse de aslında her konu için ülkemizde durum aynı. Yani mesele sadece Gezi Parkı değil arkadaş, sen hala anlamadın mı? Hadi gel.
Bir bakarsınız iki kelimeyi bir araya getiremeyen, cümle sonuna nokta koymayı bilmeyen, çikolatanın çukulata diye yazıldığını sanan insanlar reklam yazarlarına bok atarlar.
Bir bakarsınız çöp adam bile çizemeyen, fotoğraf sanatını selfie çekip Instagram'da paylaşmak sanan, ışık denen şeyi sadece karanlıkta önünü görmeye yaradığını düşünen insanlar sanat yönetmenlerine (nam-ı diğer art direktörlere) bok atarlar.
Bir bakarsınız kariyerde ilerlemek için sadece uzun bacaklı güzel kız olunması gerektiğini sanan, başarısız kariyerinin salaklığından değil tipsizliğinden olduğu fikrine kapılan, bırakın müşteriyi normal insanlarla bile nasıl konuşulması gerektiğini bilmeyen barzo ve kezolar müşteri temsilcilerine bok atarlar.
Bir bakarsınız hayatı küçücük pencereli plazalarda florasan ışık altında Excel tablosu hazırlamaktan ibaret olanlar, kılık kıyafet zorunluluğu yüzünden her sabah işe giderken istemeye istemeye tıraş olan adamlar, topuklu ayakkabı giymekten ayakları nasır dolmuş kadınlar, kübik ofislerinde masalarına gömülüp kimsenin suratını görmeyenler, şirket bilgisayarlarında bloklu diye sosyal medya hesaplarını telefonlarından kontrol etmek zorunda kalanlar, şirket toplantılarının başından sonuna kadar aslında nefret ettiği insanlarla ne kadar iyi bir takım olmuş taklidi yapanlar reklamcıların ortamına bok atarlar.
Bir bakarsınız hayattaki en yaratıcı fikri sallanan masanın bir ayağının altına peçete sıkıştırmak ya da hırsızlar evde biri var sansın diye evden çıkarken ışıkları açık bırakmak olan insanlar yaratıcılık konusunda ahkam kesip reklamcılara bok atarlar.
Reklamcılığın temel kurallarından biri bilmediğin şeye karşı hiçbir zaman önyargılı olmamaktır. Bu nedenle bu tarz kişiler şık takım elbiseleriyle latte içmeye devam edebilirler çünkü bu kafayla isteseler de reklamcı olamazlar.
Ben demiyorum ki reklamcıların hepsi süper, Türkiye'de yapılan reklamların hepsi süper, reklamcılık tamamen mükemmel bir meslek. Her alanda olduğu gibi reklamcılıkta da eksik ve yanlış yapılan birçok şey var ama daha reklamcılığın ne olduğunu bile bilmeden oturduğun yerden bu kadar sallamak niye, işte bunu anlamıyorum.
(Ayrıca bkz: Çok biliyorsan sen daha iyisini yap)